Çorumun İl Plaka kodu 19, Telefon alan kodu 0 364‘tür.
Çorum’un nüfusu 2019 yılında yapılan adrese dayalı nüfus sayımına göre 294.807‘dir.
Dip Not: Bilindiği üzere Çorum deyinde akla ilk gelen şey leblebidir. Çorum leblebi ile özdeşlemiş bir şehirdir, özellikle Osmancık leblebisi rüştünü ispatlamıştır.
♦ Su Böreği
♦Çorum Köftesi
♦ Yeşil Fasulye Kavurması
♦ Tarhana Çorbası
♦Papatya Kurabiyesi
♦ Mantı
♦ Karaçuval Helvası
♦ Çorum Baklavası
♦ Tel Tel
♦ İskilip Dolması
♦ Madımak
♦ Yumurtalı Patlıcan Közlemesi
♦ Mantarlı Borani
♦ Ufamaç
♦ Tavuklu Nohutlu Pilav
♦ Buğday
♦ Arpa
♦ Domates
♦ Kavun
♦ Hıyar
♦ Nohut
♦ Pirinç
♦ Yeşil Mercimek
♦ Elma
♦ Gebere
♦ Haşhaş
♦ Trabzon Hurması
♦ Şeker Pancarı
♦ Soğan
♦ Patates
♦ Karpuz
♦ Üzüm
♦ Fiğ
♦ Ayçiçeği
♦ Ceviz
♦ Kiraz
♦ Hattuşa (Boğazköy)
♦ Yazılıkaya
♦ Alacahöyük
Çorum ilinin 80 km. güneybatısında, Boğazkale’nin 4 km. doğusunda bulunan ve 1834 yılında Fransız gezgin, arkeolog, mimar Charles Texier tarafından keşfedilmiş olan Hititlerin görkemli başkenti Hattuşa ve kutsal tapmağı Yazılıkaya, 1986 yılında Unesco tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınmış olan olağanüstü bir ören yeridir. Hattuşa ve Alacahöyük kalıntılarını kapsayan 2634 hektarlık alan 1988 yılında Milli Park ilan edilmiştir.
Hint-Avrupa kökenli bir toplum olan Hititler ülkelerini teokratik bir monarşi ile yönetiyordu. Siyasi kararlar, kral ve kraliyet ailesinin oluşturdukları panku adı verilmiş olan mecliste alınırdı. Geniş bir coğrafyaya yayılmış farklı etnik kökenlere mensup halkları federatif bir idareyle yönetirlerdi. Şehir devletlerinin örgütlenmelerindeki ana temel, yerli halklara tanınan haklar ve hassas denge politikalarıydı. Hititler döneminde tarihin ilk anayasası, toplum düzenini sağlayan ilk ceza yasası ve Kral 2. Murşili (MÖ 1345- 1315) tarafından da dünyanın ilk tarih kitabı yazılmıştır. Strateji uzmanı Hitit kralları hafif savaş arabalarım ilk olarak kullanmış savaş dehalarıydı. Sanatta çok ileriydiler. Kil tabletlere yazılmış çivi yazısı ve hiyeroglif alfabesini kullanmışlardı. Hattuşa kazılarında bulunmuş olan çivi yazılı tabletler, Unesco tarafından Dünya Belleği Listesine alınmıştır.
Çorum Bölgesi’ndeki en eski yerleşim MÖ 6000-3000 arasındaki Kalkolitik Çağ’a çıkar. Eski Tunç Çağı’nda Anadolu’nun adı Hatti Ülkesi idi. MÖ 2000 dolaylarında Anadolu’ya gelen Hititler, yeni ülkelerinden söz ederlerken Hatti Ülkesi demiştir. MÖ 19. ve 18. yy.larda Anadolu’da Karum denilen, Asur ticaret kolonileri sistemi çok yaygındı. Bu ticaret kolonilerinde evlerin kanalizasyon sistemlerini bile öngörmüş üst düzey bir şehircilik anlayışı vardı.
Eski Hitit dilinde yazılmış çivi yazılı bir tabletten anlaşıldığı üzere ilk şehir, bugünkü Kültepe’den gelen Neşa Kralı Anıtta tarafından MÖ 1720 yılında tamamen yakılır yıkılır. Anitta’nın laneti olarak bilinen bir çivi yazısı metinde kral şöyle beddua eder. “Geceleyin yaptığım saldırı ile şehri aldım. Yerine yaban otu diktim. Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden inşa ederse gökyüzünün Fırtına Tanrısı’nın lâneti üzerine olsun.”
Hattuşa, Anitta tarafından yıkıldıktan sonra MÖ 1720 yılında Hitit imparatoru 1. Hattuşili tarafından bir kere daha kurulur. Tarihte 1. Hattuşili, Hitit imparatorluğunun ilk resmi kralı olarak kabul edilir. Hattuşa’yı başkent yapan kral kendisine de Hattuşalı anlamına gelen Hattuşili ismini alır. Böylece Orta Anadolu tarihinde ilk kez, stratejik olarak çok önemli ve güçlü bir devlet sahneye çıkmış olur. Hattuşa, MÖ 1650-1200 arasında, Anadolu’nun ilk merkezi gücü olarak kabul edilen Hitit imparatorluğunun başkentidir. Bölgede, kuzey-güney doğrultusunda saray, tapmak ve yerleşim yerlerinin bulunduğu 2 km.lik bir mesafe üzerinde yaklaşık 280 m. yükseklik farkı oluşur. MÖ 14. 13. yy.larda büyük gelişme gösteren Hitit imparatorluğunda3. Hattuşili, 4. Tudhaliya ve 2. Suppiluliumamn egemenlik dönemlerinden sonra ekonomik sıkıntılar, taht kavgalarından kaynaklanan siyasi karışıklıklar ve iklim değişiklikleri başlar. Neticesinde de MÖ 1190’da Hitit imparatorluğu yıkılır. Günümüze ulaşmış Hattuşa kalıntılarının çoğunluğu 4. Tudhaliya döneminde inşa edilmiş yapılara aittir. Ören yerini Aşağı ve Yukarı şehirler, şehir kapıları ve Yazılıkaya olarak farklı bölümlerde gezmek gerekir.
Aşağı şehirde bulunan Büyük Mabet, görkemli plânıyla Hitit tapmak mimarisinin en geniş ve en iyi korunmuş eseridir. Yazılıkaya’da olduğu gibi burada da farklı tanrılara tapılırdı. Mabet inşaatının başlamasından önce arazi düzeltilmiş, sonra da temel olarak kullanılacak bazıları 36 ton ağırlığında büyük kaya blokları yerleştirilmişti. Taşların büyüklüğünden bazı bölümlerin 2-3 katlı olduğu tahmin ediliyor. Doğu cephesindeki odalarda çivi yazılı tabletler bulunmuştur.
Mabedin dört yanındaki yollar taştan döşenmişti. Planın ortasında mabet, çevresinde dükkanlar ve güneybatı köşesinde de odalar düşünülmüştü. Tabletlerdeki kayıtlardan anlaşıldığı üzere bu odalarda rahip, müzisyen, kil tableti hattatı, tahta hattatı, falcı, şarkıcı gibi mesleklerden 208 kişi yaşıyordu. Dükkanların bazılarında alışveriş yapılırken, bazılarında da rahiplerin ve tapınağın eşyaları saklanıyordu. Mabede, güneydoğu tarafındaki anıtsal kapıdan giriliyordu. Girişteki büyük havuzun ayin öncesi temizlenme için kullanıldığı düşünülüyor. Mabet alanında gün ışığına çıkarılmış olan 900, 1750, 3000 litrelik amforalarda zeytinyağı ve şarap saklandığı anlaşılmış. Anadolu’nun tarım tarihinde ilk bağlar Hititler dönemine tarihlenir.
MÖ 3000 yılının sonuna doğru Anadolu kavimleriyle komşuları arasında takas esasına dayanan sitemle ticaret yapılmış olduğu Alacahöyük mezar buluntularından anlaşılmıştır. MÖ 2000 yıllarına tarihlenen Kayseri civarındaki Kültepe ise, Anadolu’daki ilk ticari merkez veya ilk alışveriş merkezi olarak kabul edilir. Anadolu’da ticaret bu tarihlerden itibaren Asurlu tüccarlar öncülüğünde kurumsallaşmaya başlar. Asurlu tüccarlar Anadolu ile Kuzey Suriye ve Mezopotamya arasında bir ağ oluşturmuşlardır. Asurlular, Anadolu kenderinin kenarlarında yer alan ve kendi dillerinde “liman” yani “kervanların vardıkları limanlar” anlamına gelen “Karum”larda yaşıyordu.
Hattuşa da, batısındaki Karum ile birlikte karmaşık ve büyük bir yerleşimdi. Asurlu tüccarlar Anadolu’nun hemen her yerinde olduğu gibi burada da vergi öderlerdi. Asurluların kendileriyle birlikte getirdikleri yazıları sayesinde faaliyetlerini açıklayan çok sayıda tablet bulunmuştur.
Hattuşa’nın yaklaşık 1 kilometrekarelik Yukarı Şehir bölümünde diğer yerleşim merkezlerine göre önemli farklar vardır. Seçilen nokta çevreye ve evlere hâkim yüksek bir noktaydı. Sur duvarları, büyük kaya kütlelerinin üzerlerine, eğimi fazla olan yerlerde doğrudan toprağın üzerine, kuzey yönünde de yığma topraktan suni yükseltilerin üzerine inşa edilmişti. Bu suni yükseltinin toprağı da şehri çevreleyen güvenlik hendeğinin kazılmasıyla elde edilmişti. Kral Kapısı ve Aslanlı Kapıdan başlayarak içe doğru yükselen bu toprak yığını tepe noktasına Yerkapı’da ulaşırdı.
Büyükkale’de Hitit siyasi merkezi belirginleşir. Saray yapısı bir surla şehir merkezinden ayrılmıştı. Kaledeki özel avlulu müstakil evler de geniş sokaklarla birbirlerinden farklı parsellere yerleştirilmişti. Surlarda bazıları yüksek kulelerle güvence altına alınmış 6 giriş kapısı ve surun farklı yerlerinde yeraltı geçişleri bulunurdu. Ağaçtan yapılmış olan şehir kapıları metal desteklerle sağlamlaştırılmıştı. Akşamları kapatılıp sabahları açılan kapılardan ve şehrin güvenliğinden valiler sorumluydu. Saray ve çok sayıda tapmakla kent kutsallaştırılmış ve başka yere taşınması olanaksız hale getirilmişti.
Büyükkale’de yapılan kazılarda Hitit Devleti’nin siyasi ve dini uygulamaları hakkında insanlık tarihine önemli bilgiler veren çivi yazılı tabletler 1906 yılında bulunmuştur. Bu tabletlerin en önemlisi Hitit İmparatoru 3. Hattuşili ile Mısır Firavunu 2. Ramses arasında geçen Kadeş Savaşı sonrasında yapılan anlaşmaya ilişkin olanıdır. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen ve MÖ 1280-1269 arasına tarihlenen bu iki tablet 17,6 x 13,8 x 5,1 ve 9,2 x 4 x 2,7 cm boyutlarındadır. En ilginç olan detay da 3. Hattuşili’nin eşi Puduhepa’nın bu anlaşmaya kralın eşiti olan imza atmış olmasıdır.
Aslanlı Kapı’nın dış tarafında, görevleri kapıyı korumak ve kötü ruhları uzaklaştırmak olan iki aslan heykeli vardı. Ağızları açık, dilleri dışarıda kükreyen, güçlü ve ürkütücü havaları olan bu aslanlar delici gözlere, kalın bıyıklara, uzun göğüs tüylerine ve yelelere sahiplerdi. MÖ 14. ve 13.yy.lara tarihlenen 2,58 m. yüksekliğindeki bu aslan heykelleri Almanya’nın Berlin şehrindeki Pergamon Museum’da sergileniyor. 2011 yılında Almanya hükümetiyle yapılan görüşmeler neticesinde bu heykeller Türkiye’ye iade edildiler ve Çorum Müzesi’nde sergileniyor.
Kral Kapısı’ndaki heykel Hitit heykel sanatının en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir. Yüzünde bir hayranlık ifadesi olan heykel sağa doğru dönüktür ve normal boyutlardan biraz büyüktür. Heykel, başlığı, kısa eteği, sağ elinde savaş baltası, sol elinde kılıcı vardır. Bir ayağı önde gösterilen heykele yürüyen bir insan canlılığı kazandırılmış. Önce bir kralı canlandırdığı düşünülen heykelin daha sonra bir tanrıyı simgelediği anlaşılmış. Heykelin orijinali Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
Yerkapı, güney surlarının en yüksek noktasının 12 m. altındadır. Kapı, birbirinin üzerine yığılmış taşlarla tahkim edilmiştir. Surların iç tarafını bir tünelle vadiye bağlamaktaydı. Yeıkapı’mn girişinde de 2 sfenks heykelinin sembolik olarak şehri koruduklarına inanılıyordu.
Yazlıkaya-Çorum
Boğazkale’de Aşağı Şehri kazı alanını, depoları ve tapmağı gördükten sonra yolu izleyerek Aslanlı Kapı’yı, Sfenksli Kapı ve Yerkapı’yı, sonrasında da Kral Kapı’yı görebilirsiniz. Büyükkale’den geçerek başlangıç noktasına dönebilirsiniz.
Yazılıkaya
Yazılıkaya, doğal bir alanın tapınağa çevrildiği ve kayalara oyulmuş kabartmalarla süslendiği eşsiz bir yapıdır. Hititler, ele geçirdikleri ülkelerin tanrılarının gazabına uğramaktan çekindikleri için o tanrıları da inandıkları tanrıları arasına eklerlerdi. Hititler, “1000 Tanrılı Halk” olarak adlandırılmıştı. Yazılıkaya kabartmalarında bir yanda tanrılar, diğer yanda kralların tanrılarla buluşmaları ve bütünleşmeleri anlatılmıştır.
Yazılıkaya’da Büyük ve Küçük Galeriler olarak adlandırılan iki oda vardır. Büyük Galeri’nin batı duvarında tanrılar, doğu duvarında tanrıçalar, doğu ve batı duvarlarının kesiştiği kuzey duvarında da baş tanrılar Tesup ve Hepat görülür. Doğu duvarında bir de kral 4. Tudhaliya kabartması vardır.
Tanrı ve tanrıçaların boyutları ana tanrı Tesup ve ana tanrıça Hepat’dan uzaklaştıkça küçülür. Tanrılar ve tanrıçalar kıyafetleriyle, aksesuarlarıyla ayırt edilir. Tanrıların ucu sivri başlıkları, kısa etekleri, bacaklarını arkadan örten paltoları, uçları havaya kalkık ayakkabıları vardır. Ellerinde orak biçiminde kılıç ve gürz tutarlar. Tanrıların rütbeleri şapkalarındaki boynuz sayılarıyla simge- lenmiştir. Şapkalarda en fazla beş boynuz vardır. Küpeler ise aşındıkları için görülmemektedirler. Tanrıçaların ise uzun elbiseleri ve silindir şapkaları vardır. Ayrıca her bir tanrının elinin üzerindeki kartuşlarında hiyeroglif harflerle hikâyeleri anlatılmıştır.
Fırtına Tanrısı Tesup ile eşi tanrıça Hepat karşı karşıya canlandırılmıştır. İnsan gibi canlandırılmış iki dağın sırtında ayakta duran Tesup iki elinde kılıç ve gürz tutar. Tesup’un yanında da tanrılaştırılmış bir boğa, arkasında da Yağmur ve Tarım tanrıları görülür. Tesup’un arkasındaki sırada Su Tanrısı Ea, Savaş Tanrısı, hizmetkârlar Ninata ve Kulita, Ay Tanrısı Kulih yan yana dizilmişlerdir. Sıra isimleri anlaşılamamış tanrılarla devam eder. Tesup’un karşısındaki Hepat da tepeler üzerindeki bir panterin sırtında ayakta durur. Yanında da yine tanrısallaştırılmış bir boğa vardır. Hepat’ın arkasında ellerinde kılıç ve balta tutan, yanında panteriyle dağların sırtındaki oğlu Sarruma, onun arkasında da başları üzerinde çift başlı kartal logosu olan Hepat’ın kızları Hutilura ve Alatu görülür. Buradan sonraki kabartmalarda canlandırılan tanrıçaların kimlikleri anlaşılamıyor. Ancak en sonuncu tanrıçanın Aşk Tanrıçası Şausga Istar (Hurri Iştarı) olduğu düşünülüyor. Bazı kabartmaların önlerinde görülen yüksekçe banketler tanrılara adanan sunular için masa olarak kullanılıyordu.
Büyük Galerideki bir diğer kabartmada kral 4. Tudhaliya (MÖ 1250-1220) iki dağın üzerinde canlandırılmıştır. İsmi yukarı kaldırdığı sol elinin üzerindeki güneş diskinin içinde yazılıdır. Sola dönük canlandırılmış kralın, kısa eteği, uzun mantosu, elinde mızrağı, başında üzerinde boynuzları olan başlığı vardır. Burada kralın dini bir törene başkanlık ettiği düşünülüyor. Bu mabette birkaç gün süren dini ayinler düzenleniyordu.
Küçük Galeri’nin girişinin iki yanında aslan başlı, insan gövdeli, kanatlı cinler işlenmiştir. Batı duvarında 4 m genişliğindeki kabartmada 12 tanrı birlikte canlandırılmış. Sivri ve boynuzlu başlıkları olan kısa etekli, kemerli, ucu yukarı dönük ayakkabılı tanrılar birbirlerinin aynısıdır.
Doğu duvarında belden aşağısı kılıç olarak canlandırılmış olan Yeraltı Tanrısı Nargal ve Tesup’un oğlu Sarruma’nın elinden tutarak eşlik ettiği Kral 4. Tudhaliya kabartmaları vardır. Sarruma, kralı korumak ve ona doğru yolu göstermek isteyen bir eda ile sol kolunu kralın omzuna atmış, diğer taraftan da sağ elini tutmaktadır.
Tarhuntaşşa
MÖ 13. yy.ın ilk çeyreğinde Kral 2. Muvatalli döneminde (MÖ 1310-1282), Hitit
İmparatorluğunun başkenti bugün Karaman İli’nin kuzeyinde kalan Kızıldağ dolaylarında olduğu sanılan Tarhuntaşşa’ya taşınmış. Bu döneme ait yazıtlar azdır. Taşınma nedenleri açık olarak anlatılmamıştır. 2. Muvatalli dönemi hakkında kardeşi 3. Hattuşili’nin metinleri sayesinde bilgi sahibi olunabilmiştir. 2. Muvatalli kardeşi 3. Hattuşili’yi ordu komutanlığına getirir ve kendisi de dini konularla ilgilenmeye başlar. Ancak kardeşi 3. Hattuşili’nin kral gibi davranmaya başladığını öğrenince de başkenti Tarhuntaşşa ya taşır. Bu bir bakıma Hititlerde bölünmenin başlangıcıdır. 3. Hattuşili daha sonra yeğeni 3. Murşili (Urhi-Tesup) tahttan indirerek hakkı olmadığı halde kral olur. Bir nesil kadar bir süre sonra da yeniden başkent Hattuşa’ya dönülür.
Güneş Kursu, Hitit Medeniyeti’nin simgesi olarak kabul edilir. Tunçtan yapılan Güneş Kursu, güneşi simgeleyen bir dairenin etrafına yerleştirilmiş öğelerden oluşurdu. Kimi kurslarının üstünde barışı simgeleyen geyik heykelcikleri, kimilerinde bereket ve üremeyi simgeleyen kuş ve ağaç figürleri, kimilerinde de ses çıkaran parçalar sallanırdı. Güneş kurslarının ahşap sopaların ucuna takılarak dini törenlerde ve at koşumları içinde kullanıldıkları düşünülüyor. En güzel Güneş Kursu örnekleri Alacahöyük kazılarında gün ışığına çıkarılmıştır.
Alacahöyük
Alacahöyük, Eski Tunç ve Hitit dönemlerinin çok önemli bir din ve kültür merkezidir. Kazılarda dört uygarlık çağı gün ışığına çıkarılmıştır.
Hititler tarafından kalker taşı temeller üzerinde andezit bloklarla inşa edilmiş olan Sfenksli Kapı’nın genişliği 10 m.dir. Girişin iki yanındaki büyük taş blokları da kabartmalarla süslüdür. Sol tarafta Fırtına Tanrısı, dua eden kral ve kraliçe, kurbanların getirilmesi sahneleri görülmektedir.
HÖYÜK
Tarih boyunca farklı nedenlerle yıkılmış olan yerleşim bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmeleriyle oluşmuş olan ve genelde içlerinde tarihi kalıntılara rastlanan yayvan tepelerdir. Tümülüs olarak da anıldığı olur. Amatümülüs tanımı daha çok kralların veya önemli kişilerin mezarları üzerinde yığma olarak yapı İmiş suni tepecikler için kullanılır.
Alacahöyük’ün Erken Tunç Çağı’na tarihlenen (MÖ 2300- 2100) 13 kral mezarı bu çağın en önemli buluntularıdır. Kazılarda mezarlardan çıkarılmış olan değerli taşlardan bu mezarların hanedana ait oldukları anlaşılmış. Bu buluntular Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor.
Alacahöyük’ün en önemli yapılarından biri Hitit İmparatorluk Çağı’na tarihlenen ve halk tarafından sulama amacıyla kullanılan arkaik barajdır.
Hitit Mutfağı
Hititlerde mutfak keyfî kadınlarda kilo sorunu yaratacak kadar önemliydi. Kayıtlarda 180 farklı hamur işi tarifi bulunmuştur. Tanrılar için hazırlanacak yemeklerin özel tarifleri bile vardı. Yemeklerin lezzetini arttırabilmek için de kimyon, kişniş gibi baharatların yanı sıra susam yağı, bira mayası, şarap ve peynir de kullanılırdı.
Narlı, ballı, zeytinli zeytinyağlı, peynirli, İncirli ekmekler yapılırdı. Soğan, sebze, bezelye, nohut, bakla ve mercimek çorbaları çok sevilirdi. Sığır, koyun, keçi, domuz eti ve sakatat çok tüketilirdi. Süt ürünleri de beslenmede önemli yer tutardı. Yağ ve bal, küsen tanrıları geri döndürebilmek için düşünülen değerli yiyeceklerdi. Pekmez ve bal, şeker yerine tüketilirdi.
Temizlik kurallarına uymayanlar ağır şekilde cezalandırılırdı. Ocaklar kutsal mekândı.
Tüm aile bireyleri ocakların başında toplanırdı. Yemek öğünleri ise net değildir. Yiyeceklerin değerli kısımları tanrılara sunulduktan sonra krala, ailesine ve sonra halka dağıtılırdı. Ekmek arası çok sevilirdi.